İbrahim Canbulat, Y. Mimar, ODTÜ’1972
Öz
Bu kısa derlemede Safranbolu UNESCO Dünya Miras kentinin geçmişte yaşadığı 4 farklı afet ve sonrasını Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Devlet Arşivleri belgeleri, yerel basında yer almış haber ve yorumlar üzerinden anlatmak ve bu deneyinler üzerinden tarihi kentlerin afetlere ne denli dayanıklı (resilient) olduklarını kanıtlamak istiyorum. Bu afetler deprem, sel, yangın ve aşırı kar nedeniyle ortaya çıkmıştı. Konuşmamda özellikle depreme dayanıklı ahşap çatkı sistemini kullanan Safranbolu evinin öne çıkarılması ve sistemin yeni yapılarda da kullanımı için tanıtımlar yapılması ve bilinirliğinin yaygınlaştırılmasını önerdim. Bunun yanında çevresiyle barışık kent dokusunun da çok önemli olduğu görüşümü paylaştım. Bu iki nedenle ayrıca, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının Safranbolu doğal sit Alanlarını imara açmasının[1] ve Safranbolu kültürel miras alanlarında betonarme yeni yapılaşmanın[2] ne denli oksimoron düştüklerini dikkatinize sunmak istiyorum.
Abstract
In this short review, I would like to explain the 4 different disasters that Safranbolu UNESCO World Heritage City has experienced in the past and its aftermath through the documents of the Presidential Ottoman State Archives, the news and comments in the local press and prove how resilient the historical cities are through these experiments. These disasters were caused by earthquakes, floods, fires, and excessive snow. In my speech, I suggested that the Safranbolu house, which uses the earthquake-resistant wooden roof system, should be highlighted and that the system should be introduced, and its awareness should be spread for the use of the system in new buildings. In addition, I shared my opinion that the urban texture that is at peace with its surroundings is also very important. For these two reasons, I would also like to bring to your attention the extent to which the Ministry of Environment, Urbanization and Climate Change has opened the Safranbolu natural sites to zoning and the reinforced concrete new construction in the Safranbolu cultural heritage areas has fallen into the oxymoron.
Giriş
27 Temmuz 2023 günü Safranbolu Belediyesi ve SUDA iş birliğiyle Katılımlı ve Kapsayıcı Yerel Yönetim Projesibaşlatıldı. Açılış ve izleyen arama toplantılarına Safranbolu Belediye Başkanı Elif Köse, SUDA yöneticisi Serdar Karadağ, İTÜ, Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi ve “Katılımlı ve Kapsayıcı Yerel Yönetim Projesi” yürütücüsü Prof. Dr. Gülden Erkut, yöneticiler ve paydaşlar katıldı. Kültürel ve Yaratıcı Endüstriler, Sürdürülebilir Kültür Turizmi, Yaşam Kalitesi ve Sosyal Kapsama, Afetlere Dayanıklı Kentleşme, Sürdürülebilir Tarım ve Gıda Güvenliği, Kadın Girişimciliği konuları ile 6 başlık altında buluşan projenin Safranbolu’da yaşayan vatandaşların yaşam kalitesinin artması hedefleniyor.
Ben, “Afetlere Dayanıklı Kentleşme” başlıklı grup toplantısında yer aldım. Toplantı sırasındaki sunumumda özellikle kentsel ölçekte afet konusunda uzman olmadığımı, ancak UNESCO Dünya Miras Şehri Safranbolu üzerinde katkım olabileceğini belirttim. Grup toplantısının her bir katılımcısı kendi alanlarında değerli uzmanlardı ve onlardan çok şey öğrendim. Toplantı moderatörlüğünü (ılımlayıcı) gerçekleştiren Prof. Dr. Gülden Erkut, yardımcıları ve değerli paydaşlara teşekkür ederim.
Hamide Hatun Vakfı Belgelerinden Safranbolu’da Sel
Kuşkusuz bugün en tanınmış Safranbolulu, Cinci Hoca olarak bilinen Hüseyin Efendi’dir. İlk eğitimini babasından alan Hüseyin Efendi Süleymaniye Medreseleri’nden birine devam ettiyse de eğitimini bitiremedi. Buna karşın çevrede “kuvvetli nefesi”yle tanınmaya başladı. Sultan İbrahim’den başlayarak eline geçen her türlü fırsatı paraya çevirdi. Gerçekte ilişkilerine dayanarak elde ettiği makamları hak etmemesine karşın bunları da dünyalık yapmak için kullandı. Yıldızı daha Sultan İbrahim’in hükümranlığı sırasında sönmekle birlikte, tahttan indirilip öldürülmesinden sonra tümüyle hamisiz kaldı.
Bir süre … mahpus tutuldu; belki de manevi gücünden çekinilerek Habeş Eyaletleti’ne bağlı İbrim Sancak Beyliği’ne tayin edildiyse de yolda, Karacabey civarında, gut hastalığı tekrarlayınca orada kalmasına izin verildi. Hüseyin Efendi, bir süre sonra İstanbul’a döndü fakat müsadere edilen varlığı konusunda ileri geri konuşmayı ısrarla sürdürdü. Bunun üzerine Şevval 1058’de (Ekim-Kasım 1648) idam edildi. (Özcan, 1998)[3]
Bugün Safranbolu’da öne çıkan iki anıtsal yapı Cinci (Kargir) Hanı ve Yeni (Çifte) Hamam Cinci Hoca’nın annesi tarafından oluşturulmuş bulunan Hamide Hatun Vakfı’nın akareti arasında bulunmaktadır. İlginç olan Cinci Hoca’nın bu iki anıt eseri de gasp ettiği Hüseyin Kethuda ve Baba Sultan vakıflarına ait arazi üzerine yapmış olmasıdır. Bu arazide Taraklı Borlu’un (Safranbolu) galle pazarı kurulmaktaydı.
28 Cemaziyelevvel 1118 (7 Eylül 1706) tarihli bir belgeden[4] Kârgir Han’ın sel savan duvarları üzerine “Halil Ağa nam kimesne” bir duvar yapmaya kalkmıştır:
Taht-ı nezâretimizde olub Taraklıborlu’da vâkiʻ merhûme Hamide Hâtun evkâfından kârgir hanın yine taraf-ı vakıftan mebni [yapılmış] sel savan duvarları üzerine ve damlası inip cereyan edecek mahal üzerine yine kasaba-i mezbûre [adı geçen] sakinlerinden Halil Ağa nâm kimesne fuzûlen [usulsüz olarak] kendi nefsiçün bir han binasına mübaşeret [girişerek] ve zikir olunan mevziʻler üzerlerine bir mikdâr duvar ihdâs edip bâkisini ketm [gizleyerek] ile binâ etmek üzre olmağla vakf-ı mezbûr hanına küllî zararı olup vakfın îrâdına kesr [kırılma] ve beher sene Haremeyn Hazinesi’ne taraf-ı vakf-ı mezbûrdan teslimi lazım gelen Haremeyn akçesine noksan terettüp etmekle bundan akdem [önce] ber-mûceb-i emr-i âli mahall-i nizâʻ [anlaşmazlık] ın üzerine varılıp husûs-ı mezbûre vukûf-ı tâmm-ı olan mimarlardan ve bî-garaz [tarafsız] müslimînden sual olundukta fi’l-vâkiʻ mezbûr Halil’in vakf-ı mezbûr hanının sel savan duvarı üzerine ve damlası cereyan edecek mahal üzerine fuzûlen kendi nefsiçün tahta han binasına mübaşeret [başlama] ve bir mikdar duvar bina etmekle han-ı mezbûrun îrâdına ve binâsına külli zararı olduğundan mâʻadâ el- iyâzü billâhi teʻâlâ [Allah korusun] harîk [yangın] vâki olur ise vakf-ı hâna zararı isâbet ve bil külliye harab olacağı mukadderdir deyu derûn-i hüccet-i şeriyye[5] de mastûru’l-esâmi [adları yazılı] kimesneler âlâ tarikı’ş-şehâde [şâhitlik yoluyla] haber verdiklerinde ve zikir olunan muhdes [sonradan yapılmış] duvarın hedm [yıkılması] ve zararı menʻ u def olunması içün mezbûr Halil’e taraf-ı şerʻden tenbih olduğun Taraklıborlu Kadısı İbrahim Efendi hüccet-i şeriyye birle (berâber) iʻlâm etmekle dergâh-ı âlî bevvâblarından [kapıcılar] zide kadruhu mübâşir tayin ve zikr olunan duvar marifeti şerʻ ve mübâşir-i merkûm marifetiyle hüccet-i şeriyye mûcebince hedm ve zararı menʻ u defʻ olunub mezbûr Halil’e hilâf-ı şerʻ muhâlefet ettirilmemek babında Bolu Voyvodası’na ve Taraklıborlu Kadısı’na hitâben hükm-i hümâyun verilmek ricâsına der-i devlet medâra arz olundu. Bâkî emr u fermân der-adlindir.
Yapıların konumuna baktığınızda her iki yapının da eğimli ve oldukça geniş galle pazarının eşyükselti eğrilerine (münhani) paralel inşa edilmiş olduğunu anlarsınız. Projelendirmede yapıların geniş cephelerinin pazaryerleri ve aralarında bulunan sokaklarla ne denli uyumlu olduğu, buna karşın su akış yönünü bentler gibi kesmekle hatalı olduğu açıktır. Yıkıma neden olan işte bu yanlış konumlandırmadır.
Şekil 1. Cinci Hanı delerek geçen algumların Gümüşsu’ya boşaldığı yer.
Yerleşmenin kuzeydoğusunda bulunan Büyük Göztepe Tümülüsünün çevresinden dolanarak aşağı inen tali kanyonun suyu, algumlarla denetin altına alınmıştır. Belgede “sel savan duvarları” olarak anlatılan bu drenaj sistemi işte bu “algumlar”dır. Algumlar sözünü ettiğimiz tali kanyonun suyunu, Yeni Hamam’ın arkasındaki bugün Kazdağlı olarak isimlendirilen meydanın ve ona açılan sokakların sel sularını toplamakta, hamamın altından geçerken atık suyunu da almakta ve Cinci Hanı’na yönelmektedir. Daha sonra Cinci Hanı’nı delerek geçen bir dehlizde hanın atık suyunu da toplayarak Akçasu’ya ulaşmaktadır. Yukarıda alıntıladığımız Osmanlı arşiv belgesinde şikâyet konusu olan han kesinlikle buralarda bir yerdeydi ama yıkılmış olmalıdır. Zaman içinde tali kanyona önemli ölçüde müdahale yapılmış, yer yer kapatılarak üzerinden yol geçirilmiştir.
Hamide Hatun Vakfı “El-ihracât” kalemleri arasında bulunan “Be-cihet-i battâliye-i hamâm der esnâ-i kat’-ı âb [Hamamın suyunun kesilmesi esnasında boşa çıkan 26 gün akçesi] 1.520”[6] ve çok değil altı yıl sonraki bir diğer belgede “El-ihracât” bölümünde çok sayıda su yolu tamiri yanında “Sel açılan yere üstadiye 40 guruş”, “Sel açtığı mahalle künk ve üstâdiye 10 guruş”, “Avratlar hamamına sovuk su yollarının tamiri ve taâmiye 8.5 guruş”, ”Avratlar hamamının akdarması 11 guruş” ve de “Külhan duvarına ta’mir içün 30 guruş”, “Külhan duvarına kazgan-ı mezbûre 16 guruş” gibi 33 kalemde toplam 309 guruş yani 37.080 akçe harcanmıştır. Bu giderlerin başında şöyle denilmektedir:
Defter-i oldur ki ashâb-ı hayrâtdan merhûme Hamide Hâtunun Taraklıborlu kasabasında vâkiʻ han ve hamamın mürûr-i eyyâm ile harâbe müşrif olup bi’l-iktizâ 1125 ve 1126 senelerinde taʻmîre muhtâc olmakla izn-i şerʻle taʻmîr olunan mahalleri ve sâir harc-ı lâzime masârifidir ki ber-vech-i âtî zikr olunur. Hurrire fi’l-yevmi’r-râbiʻ min zilhicceti’ş-şerîfe li sene sitte ve işrîne ve miʼete ve elf 4 zilhicce 1126 (11.12.1714).
(Canbulat & Asar, 2022)
Safranbolu’da görülen önemli bir selin Çifte Hamam’ın kuzeydoğusunda özellikle külhan ve kadınlar bölümünde büyük hasara neden olduğu anlaşılmaktadır. Günümüze dönersek, küresel ısınma ve sonucunda iklimsel değişim meteorolojik olayların daha şiddetli yaşanmasına neden olmaktadır. 1714 yılında Yeni Hamamın külhanında ve kadınlar bölümünde büyük yıkıma neden selin bir benzerinin her an yaşanması olasılığı yüksektir.
Safranbolu – Kıran Köy’de Büyük Yangın
1859 yılında Kıranköy’de büyük bir yangın olduğu ve Rum evlerinin önemli bir kısmının yandığı bilinmektedir. Ancak, Başbakanlık Devlet Arşivleri’nde bulunan 365/92, 376/19 ve 397/44 numaralı 3 adet belgeden yangının boyutu açık bir şekilde görülmektedir. Yangında Kıranköy’de bulunan 450 adet haneden ancak 50 bab hane kurtulabilmiştir.
Devleti-i Ali yangından zarar görenlere zahire yardımı yapılması ve “serian” uygun yerlere yerleştirilmelerini, gerekli giderlerin milli hazineden sağlanacağı bildirilmektedir. Ayrıca, Kastamonu Sancağı’nın Dahiliye Nazırlığı’na yazdığı yazılardan yangının bu denli büyük hasara neden olmasının nedeni evlerin çatılarında kullanılan bedavralar olduğu anlaşılmaktadır. Gerçekten de Kıran Köy büyük yangınından sonra çevrede çeşitli kiremitlikler kurulmuş ve Safranbolu evlerine kiremit döşenmiştir. İlginç olan bu süreçte “Depçan nam kimesne”nin dilekçesinin etkin olmasıdır. Müteveffa Debçan’ın şikâyeti, kendi evine kiremit kaplasa bile diğer evlerin bedavralı[7] olması nedeniyle yangın riskinin her zaman olacağı yönündedir. Yazışmalar sonucunda, halkın uygun fiyatlarla kiremit temini sağlanacak ve baharla birlikte Safranbolu’ya gereken kiremitçiler gönderilecektir.
Yine bu bağlamda 166/60 numaralı belgeden o dönemde Safranbolu’da tek bir yangın tulumbası bile olmadığı anlaşılmaktadır.
Bu yangın sonrasında Kıranköy’deki evlerini kaybeden önemli bir nüfus Çaycuma’ya göçmüş ve orada yeni bir kent kurmuştur. Bu nüfus Mübadele’de Yunanistan’a göçecektir.[8]
Belge 1
Kastamonu Valisi’ne
Zağferanbolu Kazâsı’na tâbi‘ Kıran karyesi derûnunda kâin Danagölü Suyu demekle marûf nehrin yemîn ve yesârında İslâm ve Hristiyan mahalleleri olup mevcûd olan hânelerin üzerleri kiremid yerine pedavra tahtası pûşîdeli olduğuna binâen bu kere Hristiyan mahallesinden zuhûr eden ateş pedavraların üzerlerine nüzûl ile sirâyet etmesinden nâşi dört yüz elli hâneden ibâret olan mahalleden ancak elli bâb hâne kurtulabilmiş ve bu kere inşâ olunmakda olan hânelerin üzerine ashâbı tarafından kemâ fi’s-sâbık pedavra döşenmek üzere bulunmuş idiği ve bunun mazarratı meydanda iken tekrar inşası câiz olamayıp maamâfîh kendisi hânesine kiremid pûşide edecek ise de etrafındaki hâneler pedavralı olduğu hâlde bir semere hâsıl olamayacağı beyânıyla bunun men‘iyle umûmen kiremid ferş etdirilmesi mezkûr hâneler ashâbından Depçan nam kimesne tarafından bâ-arzûhâl istidâ kılınmakdan nâşi keyfiyet Meclis-i Valâ’ya lede’l-havâle bu makûle mazarrat îrâs edecek şeylerin terki icâb-ı hâlden ve muhterik mahallerin sûret-i muntazamada inşâsı kâide-i meriyeden bulunduğuna binâen işbu yapılacak ebniyenin sirayet-i nâr mahzûrundan masûn olmak üzere her tarafda câri olduğu vechile kiremid örtdürülmesi için ahaliye tenbihât ve teşvîkât ifâsıyla beraber tevsî ve tesviye-i tarîk maddelerine vesâir teferruâtına riâyet olunması ve eğer oralara karîb mahalde kiremidhâne olmayıp da mahâll-i baîdeden masarıf-ı kesîre ile celb ve nakli lâzım gelerek ashâb-ı ebniyece müşkilât anlaşıldığı halde kiremidci celbiyle civâr ve münasib mahalde imâl etdirilmesi gibi veyahûd sâir dürlü velhâsıl nasıl tedbir ittihâzı muktezî ise harîkzedegân-ı ahali [için] lüzûmu olan kiremidin ehven bahâ ile satdırılması zımmında teshîlât ve muâvenet-i mukteziyenin tamâmen icrâ kılınması husûslarının savb-ı valâlarına bildirilmesi tezekkür kılınmış olmağla ol vechile icâbının icrâ ve inhâsına himmet buyrulması siyâkında şukka. 15 Safer 1276 (13 Eylül 1859)[9]
Belge 2
Kastamonu Valisi’ne
Zağferanborlu Kazâsı’na tâbi Kıran Karyesinde vukû bulan harîkde Rum milletinin ebniyeleri muhterik olarak kendileri şuraya buraya dağılıp şâyân-ı âtıfet ve muâvenet bulundukları Rum Patrikhanesi tarafından bâ-takrîr istidâ ve bu bâbda olan Rûmiyyü’l-ibâre mahzar takdîm ve isrâ olunmaktan nâşi keyfiyet Meclis-i Valâ’ya lede’l-havâle vukû bulan harîkden dolayı karye-i muzkûre ahalisinin musâb ve mutazarır oldukları gösterilmiş ise de izâhât-ı kâfiye olmadığından Hrıstiyan mahallesi külliyen mi muhterik olmuşdur yoksa bir mikdar hâne mi yanmışdır, ashâbının birazı erbâb-ı iktidârdan veyâ mecmûu âciz ve fakir makûledenmidir? Buralarının zâhire ihrâcı ve Hazine-i Celile’nin ahvâl-i malûmesinin muvâzenesi ile ba’dehû iktizâsına bakılmak üzere bunlar hakkında ne vechile muâvenet olunmak lazım gelir buralarının serîan bit-tahkîk izâhen ba-mazbata iş’ârı ve sâye-i mekârimvâyei cenab-ı padişâhîde bunların vadî-i perişânîde kalması layık olmayacağından şimdiden kendilerinin münâsib yerlere yerleştirilmesi ve esbâb-ı âsâyiş ve istirâhatlerinin istihsâli her nasıl tedbire mütevakkıf ise bi’l-icrâ haklarında lâzım gelen muâvenet ve teshîlâtın tamamî-i ifâsı husûsunun savb-ı vâlâlarına bildirlmesi tezekkür olunmuş olmağla ber-minvâl-i muharrer iktizâsının icrâ ve inhâsına himmet buyurulması siyâkında şukka. 9 Rebiülâhir 1276 (5 Kasım 1859)[10]
Belge 3
Kastamonu Mutasarrıfı’na
Zağferanbolu Kazâsı’na tabî Kıran karyesinde muhterik olan Hristiyan hânelerinden inşâ olunmakda olanlarının üzerine kiremid pûşîde etdirilmesi husûsuna dair gönderilen tahrîrâta cevâben Kastamonu Meclisi’nin tevârüd eden mazbatasında mevsim-i şitânın hulûlü münâsebetiyle kiremid imâli mümkün olamayacağından mevsim-i bahar hulûlünde kiremitci ustası celbiyle iktizâsının icrâ kılınacağı inhâ ve iş’âr ve kazâ-i mezkûr meclisinin bu bâbda olan mazbatası tesyâr olunmakdan nâşî keyfîyet Meclis-i Valâ’ya lede’l-havâle siyâk-ı iş’âr muvafık-ı hâl ve maslahatdan olduğundan ve evvel bahar dahî takarrüb eylediğinden mevsimi hulûlünde hemen kiremitci ustasının celbiyle beraber kiremidlerin imâl ve ferş ettirilmesi zımnında muâvenet ve teshîlât-ı mukteziyenin icrâ kılınması husûsunun savb-ı saâdetlerine te’kidi tezekkür olunmuş olmağla iktizâsının icrâsı hususuna himmet eylemeleri siyâkında şukka. 28 Receb 1276 (20 Şubat 1860)[11]
Belge 4
Maliye Nazâret-i Celîlesine
Viranşehir sancağına tâbi’ Zağferanborlu’da vukû’ bulunan harîk keyfiyetine dâir Kastamonu Meclisi’nin vârid olan mazbatası manzûr-ı sâmileri buyrulmak üzere leffen gönderilmiş olup melfûf mahallî mazbatasına nazaran orada tulumba bulunmadığı anlaşılmış ve bu makûle büyücek kazalarda el’ân itfâiye bulunması lâzımeden görünmüş olduğundan ahvâl ve emsâline tatbîkan mahal-i mezkûra bir aded tulumba irsâl olunmak üzere iktizâsının icrâ ve ifâdesi mütevakkıf-ı himem-i behiyyeleridir. 1276 Safer 28 (26 Eylül 1859)[12]
Bugün Safranbolu, evlerinin çatılarının kiremit kaplamalı olması nedeniyle mahalle yangınlarına sahne olmamakta ancak başka bir nedenle değerli kültürel mirasını kaybetmektedir. Bugün çok sayıda tescilli konak turizm amaçlı olarak yeniden işlevlendirilmiş (revitalization) bulunmaktadır. Özellikle konakların gereksindiği yüksek elektrik gücü ihtiyacı ve yapılan mutfaklar konaklara yüksek yangın riski getirmektedir. Safranbolu’nun en görkemli konaklarından Saraçlar Evi ve Hacımemişler evi elektrik tesisatında oluşan sorunlardan dolayı yok olmuşlardır. Yakın zamanlarda ise Kadıoğlu Şehzade Konağı (Bayramgiller Evi) ve komşusu başka bir ev mutfaktan çıkan yangını nedeniyle tahrip olmuştur.
Bu noktada farkında olunmayan bir çelişkiden söz etmek istiyorum. Riski iki ayrı bölümde incelemek gerekir. Bunlar tescilli yapı kaybı ve can kaybıdır. Ahşap yapılar için ileri sürülen “ahşap yanar” eleştirisi desteksizdir (Garis & Clare, February 2014). Ahşap tabi ki yanıcıdır, ancak ahşap yapı elemanı ısıya maruz kaldığında yüzeyinde bir karbon zırh oluşur ki bu karbon zırh yüksek ısı geçirimsizliğine sahiptir ve ahşap elemanların strüktürel işlevlerini hala sürdürebilmesine olanak sağlar, dolayısıyla da yapının tahliyesi için gereken zamanı kazandırır (Liblik, 2018). Zaten en fazla toplam üç katlı olan Osmanlı evi yangın vukuunda kolayca tahliye edilebilmektedir. Ancak her durumda olmazsa olmaz “yangın uyarı sistemi”dir. Asıl risk altında olan ise kültürel mirastır. Bunun önüne geçmek konaklar içinde yer alan profesyonel pişirme sistemleri ile donatılmış mutfakların bir an önce konakların dışına çıkarılması ile olanaklıdır. Kanımca bu konuda bir odak kayması söz konusudur; yapı alanı peyzajı önemsenirken, yapının kendisini riske sokan yaklaşım bir paradokstur. Bunun çözümü müştemilatlar üzerinde giderek daha kısıtlayıcı plan notları yazan İmar Komisyonlarını çözüm sürecine dahil etmekle olanaklıdır. Bu konuda ise olmazsa olmaz müştemilat içinde “otomatik yangın söndürme sistemi’dir. Bir olumsuz örnek vermem gerekirse: ilk görülmesi gereken KÜ, Turizm İşletmeciliği Fakültesine ait Antepliler Evinin mutfağıdır.[13]
Safranbolu’da 1911 Kış – Kıyameti
Başbakanlık[14] Osmanlı Arşivleri’nde 7 adet belgeden[15] 1911 yılında çok şiddetli bir kış yaşandığını ve bazı binaların yıkıldığı, binaların çatılarında biriken karların sahipleri sokaklara kürenmesi nedeniyle sokakların kapanarak ulaşımın kesintiye uğradığı bu nedenle halkın ihtiyaçlarını ve kömürü temin edemediğini anlıyoruz. Belediyenin mali kaynakları da sokakların açılması için yeterli değildir. Evlerinde yiyecek ve yakacak kalmamış bulunan halkın acilen devletin yardımına ihtiyacı vardır. İhtiyaçların sağlanabilmesi için, Ziraat ve Ticaret Odası’a dayanarak “şimdilik” 20 000 kuruş gerekmektedir. Durum daha önce olumsuz yanıt aldığı anlaşılan Vali Nafiz tarafından bir kez daha Dahiliye Nazırlığı’na arz edilmektedir. Ne yazıktır ki Nazırlık, Devlet’in bunu sağlamasının mümkün olmadığını -bir kez daha- bildirmektedir. Vali 4 gün sonra bu kez Dahiliye Nazırlığı, Haberleşme Dairesi üzerinden Maliye Nazırlığı’nda aynı gerekçelerle yardım için şansını denemiştir. Kastamonu Valiliği’nin şifreli telgrafıyla Kastamonu Vilayeti’nde açlıktan ölme derecesindeki halkı için kullanılamak üzere zaten 30 000 kuruş gerektiği belirtilmektedir.
Sonunda Maliye Nazırı adına Müsteşar, 7 Şubat 1911 günü 20 000 kuruşun havale edileceğini bildirir. Dahiliye Nazırlığı ise gönderdiği telgrafla Kastamonu Valisi Nafiz’in “meblağ-ı mezkûrun seriân tevzîiyle muhtâcînin tehvîn-i ihtiyâcâtına himmet buyrulması”nı emreder.
Sorun çözülmüş olmalıdır.
Belge 1
TELGRAF
Dahiliye Nazâret-i Celîlesine
Deminki telgarafla arz olunduğu üzere vilâyet dâhilinde şiddetle nüzûl eden kardan Safranbolu’da birkaç emâkin münhedim olduğu gibi binalar üzerinde terâküm edip sahipleri tarafından atılan karlar da sokakları doldurmuş ve bu yüzden mürûr u ubûr munkatı’ olup ahâli-i mahalliyenin havâyic-i zarûriyelerinden olan hatab ve kömürün çâre-i nakli büsbütün mefkûd bir hale gelmiş olduğuna ve sokakların tathîri uğrunda ihtiyâr edilecek masârıfa mahalli belediyesinin vâridâtı dahi gayr-ı müsâid olup binâenaleyh hânelerinde yiyecek yakacak kalmamış olanlar peyderpey hükûmetin muâvenetine arz-ı ihtiyaç etmekte bulunduklarına mebnî gerek bunların tehvîn-i ihtiyaçlarına gerek bunların gerek sokakların tathîrâtına sarf edilmek üzere hazîne-i celîleden şimdilik yirmi bin kuruşun sarfına şiddetle lüzum görüldüğü Kaymakamlığıyla Zirâat ve Ticaret Odası Riyâseti’nden alınan telgrafnamelerde ehemmiyetle bildirilmiş olmağın meblağ-ı mezbûrun sarfına me’zûniyet-i âcile itâ buyrulması marûzdur. 13 Kanunı Sâni sene [1]326 (26 Ocak 1911)
Vali Nazif
(Cevâb: Kâbil değildir)
Belge 2
DAHİLİYE NEZÂRETİ MUHÂBERAT-I UMÛMİYE DAİRESİ
Kastamonu Vilâyeti’ne telgraf
C[evâb-ı] 13 Kanunı Sâni sene [1]326 (26 Ocak 1911). Safranbolu muhtâcînine hükûmetce muâvenet ifâsı kâbil değildir.
Belge 3
DAHİLİYE NEZÂRETİ MUHÂBERAT-I UMÛMİYE DAİRESİ
Huzûr-ı âli-i Hazret-i Sadâretpenâhiye
Vilâyet dahîlinde şiddetle nuzûl eden kardan Safranbolu’da birkaç emâkin münhedim olduğu gibi binalar üzerinde terâküm edip sahipleri tarafından atılan karlar da sokaklar doldurulmuş ve bu yüzden mürûr u ubûr münkatı’ olup ahâli-i mahalliyenin havâyic-i zarûriyelerinden olan hatab ve kömürün çâre-i nakli büsbütün mefkûd bir hâle gelmiş olduğuna ve sokakların tathîri uğrunda ihtiyâr edilecek masârıfa mahalli belediyesinin varidâtı dahi gayr-ı müsâid olup binâenaleyh hânelerinde yiyecekyakacak kalmamış olanlar peyderpey hükümetin muâvenetine arz-ı ihtiyaç etmekde bulunduklarına mebni gerek bunların tehvîn ihtiyaçlarına gerek sokakların tathîrâtına sarf edilmek üzere hazîne-i celîleden şimdilik yirmi bin kuruşun tesviyesi husûsunun Maliye Nezâret-i Celîlesine emir ve tebliği menûtı re’y-i sâmî-i fahîmâneleridir. Ol bâbda. 17 Kanun-ı Sâni 1326 (30 Ocak 1911)
Belge 4
BAB-I ÂLİ
DAHİLİYE NEZARETİ
Muhâberât-ı Umumiye Dâiresi
Kastamonu Vilâyeti’nden alınan şifre
Şitânın şiddet-i fevkalâdesi ve vesâit belediyenin mahdûdiyeti sebebiyle soğukdan ve açlıkdan ölenlere muâvenet ifâsı kabil olamıyor. Hükûmetce otuz bin kuruşun Kastamonu fukarâsına tahsîsi ve îsâl olunmasına lüzûm-ı mübrem ve acile vardır. Ol bâbda. Fi 22 Kanunı Sâni [1]326 (4 Şubat 1911)
Vali Süleyman Nazif
Belge 5
DAHİLİYE NEZÂRETİ MUHÂBERAT-I UMÛMİYE DAİRESİ
Huzûr-ı âli-i Hazret-i Sadâretpenâhiye (gayet müstacel)
Şitânın şiddeti fevkalâdesi ve vesâit-i belediyenin mahdûdiyeti sebebiyle soğukdan ve açlıkdan ölmek derecesine gelen fukarâ-yı ahâliye muâvenet ifâsı için hükümetce otuz bin kuruşun âcilen itâsı vücûbu Kastamonu Vilayeti’nden bâtelgraf işâr edildiğinden meblağ-ı matlûbun sürat-i mümkine ile tahsis ve itâsının Maliye Nezâreti Celîlesine emir ve tebliği menût-ı müsâade-i sâmiye-i fahîmâneleridir. Ol bâbda. 23 Kanun-ı Sâni 1326 (5 Şubat 1911)
Belge 6
MALİYE NEZARETİ
Muhâsebe-i Mâliye Müdiriyeti
Umumi: 5821
Hususi: 123
Huzûr-ı sâmi-i sadâretpenâhi’ye
Mâruz-ı çâker-i kemineleridir,
Zaferanbolu’da şiddet-i şitâdan dolayı yiyecek ve mahrûkat tedârikinden âciz kalan ahâlinin tahvîn-i ihtiyaçları ile gayr-ı kâbil-i murûr bir hâle gelmiş sokakların tathîrâtına sarf edilmek üzere Kastamonu Vilayeti’nce kemâl-i ehemmiyetle taleb olunan yirmi bin Kuruşun masârıf-ı gayrı melhûza tertîbinden tesviyesi lüzûmuna dâir Dahiliye Nezâret-i Celîlesi’nden takdim kılınan tezkirenin leffen irsâl kılındığı beyân-ı âlisiyle mündericâtına nazaran iktizâsının ifâ ve inbâsı melfûfunun iâdesi resîde-i dest-i tanzîm olan 18 Kanun-ı Sâni [1]326 (31 Ocak 1911) tarihli tezkire-i sâmiye sadaretpenâhilerinde emr u iş’âr buyrulmuş olmasına mebni meblağ-ı mezbûr hakkında tanzîm olunan 2298/49 numaralı havâlenâmenin vilâyet-i mezkûre defterdârlığına irsâl ve keyfiyet telgrafla da tebliğ edilmiş ve leffen irsâl kılındığı beyân buyrulan tezkire zuhûr etmemiş idiğinden arz ve beyânına ibtidâr kılındı. Ol bâbda emr u fermân hazret-i veliyyü’l- emrindir. Fi 7 Safer sene [1]329 fi 25 Kanun-ı Sâni sene [1]326 (7 Şubat 1911)
Maliye Nâzırı nâmına müsteşar
Belge 7
DAHİLİYE NEZÂRETİ MUHÂBERAT-I UMÛMİYE DÂİRESİ
Kastamonu Vilâyeti’ne Telgraf
Safranbolu’da şiddet-i şitâdan dolayı erzak ve mahrûkat tedârikinden âciz kalan ahâlinin tehvîn-i ihtiyâçlarına ve kardan kapanmış olan sokakların tathîrine sarf edilmek üzere taleb olunan yirmi bin kuruşun havâlenamesi bi’t-tanzîm defterdarlığa isrâ ve telgrafla da malûmât itâ olunduğu Maliye Nezâreti’nden bildirilmekle meblağ-ı mezkûrun seriân tevzîiyle muhtâcînin tehvîn-i ihtiyâcâtına himmet buyrulması. 29 Kanun-ı Sâni 1326 (11 Şubat 1911)
1Şubat 1944 Depremi
1944 Ulumescid (Bolu) Depremi, 1 Şubat 1944 günü yerel saat ile 03.22’de 6,8 ML, Mw 7,2 büyüklüğünde meydana geldi. Aynı gün 21:24’te İnceçay (Safranbolu)’da 5,5 ML, 5,2 Mw şiddetinde bir artçı deprem oldu (B.Ü. Kandilli Rasathanesi BDTİM Deprem Sorgulama Sistemi, tarih yok). Depremi Bartın Gazetesi şöyle haber yapmıştır.
Şekil 2. Karabük’te Öğlebeli Köyünün kuzeyindeki fay kırığı (Kuş, 2009, s. 298)
Safranbolu ve Devrek’te hasar çok
Bugün sabah erken saatlerinde (1 Şubat 1944) 6’yı 25 geçe şiddetli yer depremi duyulmuştur. Deprem ufki olarak on, on beş saniye, belki de daha fazla sürmüştür. Devrek kaza ve Çaycuma nahiye merkezinde ve Safranbolu kazasında birçok binalar yıkılmış, ölenler olmuştur. Esaslı rakam henüz belli değildir. Son dakikada deprem merkezinin, Gerede – Kızılcahamam çevresi olduğuna dair haberler alınmıştır. Valimiz Halit Aksoy, yanında Vilayet Parti Reisi, Jandarma Komutanı, Ereğli Kömür İşletmesinin Müdürü ve Nafia Md. olduğu halde deprem bölgesini dolaşmış yarın sabah Safranbolu’ya bektir. (Bartın Gazetesi 1 Şubat 1944 Sayı: 836)
1 Şubat Salı günü sabahı vuku bulan deprem hakkında her gün tamamlayıcı acı haberler gelmektedir. Ölü ve yaralı sayısıyla yıkılan yapıların ilk sanıldığından çok olduğu anlaşılmaktadır. Rakamlar çok değişik ve şaşırtıcı olmakla beraber, en çok zarar gören kasabaların Bolu, Gerede, Mudurnu, Düzce ve Çerkeş olduğu anlaşılmaktadır. Son rakamlara göre Vilayetimizde 108 ölü, 162 yaralı vardır. Çoğu Devrek ve Safranbolu kazalarına bağlı köylerde olmak üzere, küçük büyük 639 bina yıkılmıştır. Safranbolu kaza merkezinde bir cami sakatlanmış, Cinci Hanının bazı kısımları yıkılmıştır. Kaza merkezinde ölü ve yaralı yoksa da bazı köylerde epeyce insan ve bina kaybı vardır. (Bartın Gazetesi 10 Şubat 1944 Sayı 837)
Bu sabah saat 06.24 de Karabük’te çok şiddetli bir yer sarsıntısı duyulmuştur. Halk feryat ederek. meskenleri terk etmiştir. Sarsıntı, Demir- Çelik Müessesesine ait Yenişehir’deki evlerde hasar yapmamışsa da fabrikanın müdürlük, laboratuvar ve ambar binalarında ve diğer iki dairede mühim çatlaklıklar husule getirmiştir. Bu yüzden memurların bu binalara girmesi menedilmiştir. Ortaokul binasında da bazı çatlaklar görülmüştür. Fabrikanın hemen yakınında ve doğu şimalde (Kuzeydoğu) Öglebeli Köyü’nün cenup (Güney) istikametindeki bir tepe, tahminen 100 metre kadar kaymıştır. Kayma, köyün aksi istikametinde olduğu için köye bir zararı dokunmamıştır. Karabük nahiyesindeki hasar henüz tamamıyla tespit edilememişse de birçok ahşap ve kerpiç binalar, oturulamayacak şekilde harap olmuştur. Nüfusça zayiat yoksa da birkaç hafif yaralı vardır. Devlet Orman işletmesi, Karabük Revir Amirliği binası, içinde çalışmayacak derecede harap olmuştur. Civar köyler hakkında henüz tam bir malûmat alınmamışsa da dolaşan sayılara göre, bazı köylerin pek büyük hasara ve zararlara uğradıkları duyulmaktadır. Karabük’te sarsıntı, pazartesi gününden beri bilhassa geceleri fasılalarla ve bazen hafif, bazen de şiddetlice olarak devam etmektedir. Bir kısım halk geceyi, kilimlerden yapılmış veya mahruti çadırlarda geçirmektedir. Kaydığını bildirdiğim tepe, gözle fark edilecek şekilde, aşağıya doğru inmekte devam ediyor. Demir- Çelik müessesesinin Çırak okulu, içine girilemeyecek bir halde zarar gördüğünden tedrisat şimdilik durdurulmuştur. Civar köylerde ve bilhassa Karabük’e bağlı Belen Köyü’nde zararın oldukça ehemmiyetli olduğu öğrenilmiştir. Eskipazar’da fazla yaralı olduğu[nun] öğrenilmesi üzerine, o mıntıkaya, buradan bir doktorun idaresinde bir sıhhi yârdim ekibi gönderilmiş ve civardan yaralı gelmesi ihtimali düşünülerek müessese hastanesinde tedbir alınmıştır. Eskipazar’dan salı günü gelen 13 yaralıdan çok ağır olan 5’i Zonguldak’a gönderilmiştir. Bugün saat 14:28 de iki saniye devam eden şiddetlice bir sarsıntı daha olmuşsa da yeni bir hasara sebep olmamıştır. İlk sarsıntıda oturdukları meskenler harap olan Demir- Çelik fabrikaları isçileri için derhal gereken tedbirler alinmiş ve kendilerine yer temin edilmiştir. (Bartın Gazetesi 10 Şubat 1944 Sayı: 837 – Muhabir A.K. (Ahmet Kellecioglu)
(Kuş, 2009, s. 297-299)
Karabük kent merkezi, Safranbolu, Eskipazar ve Yenice 1. deprem bölgesi içinde, Karabük’ün kuzeyindeki Eflani ve Ovacuma ise 2. deprem bölgesi içinde yer almaktadır. Karabük’te depreme neden olabilecek fay hatları ise, Karabük’ü kuzeybatı-kuzeydoğu doğrultusunda kat eden Karabük Tektonik Hattı ve etkinliğini hala sürdüren Kuzey Anadolu Fay kuşağıdır. Kuzey Anadolu Fay Hattı, Karabük şehir merkezine 55 km uzakta Gerede’den başlayıp, Karabük sınırında Eskipazar ve İsmetpaşa mevkii ile Kastamonu-Tosya’dan geçmektedir. Ayrıca Karabük yakınından ikinci bir tali fay hattı Amasra-Abdipaşa-Safranbolu- Karabük ve Eskipazar’dan geçmektedir.
Karabük’e en büyük hasarı 1944’teki deprem verirken; bu deprem, bölgesinde toplam 20.865 yıkık ve ağır hasara yol açarken, 3959 kişinin de canına mal olmuştur.[16] Dâhiliye Vekili Hilmi Uran’ın bölgeden çektiği telgraflara göre de depremden gerek vatandaş kaybı gerek ev tahribatı, kasabalardan ziyade köylerdeydi. Sarsıntının depremden sonra da devam etmesi nedeniyle, soğuğa ve yağmura rağmen halk belli bir süre evlerinde yatamamış; çadır, gıda ve gaz yardımları ile yaraları sarılmaya çalışılmıştır. Ayrıca dönemin kendine has ihtiyaçlarını göstermesi bakımından çivi yardımı bu deprem yıllarında mühim bir ihtiyaç olarak öne çıkmıştır. Hilmi Uran’ın afet bölgesinden Başvekâlete çektiği telgrafta deprem bölgesine memur aileleri ile halkın muhtaç kısmına küçük barakalar için kereste ve çivi yardımı yapıldığını belirtmiştir. Karabük’te de hissedilmiş olan bu 1943-1944 senesinin kışındaki şiddetli depremler neticesinde iyice yerleşmemiş olan arazide çöküntüler meydana gelmiştir.
O yıllarda fabrikada İşçi olarak çalışan Turhan Kökkaya depremin etkilerini şöyle anlatmıştır:
‘‘Gerede, Çerkeş ve Çankırı’da etkileri büyük ölçüde hissedilen deprem, fay hattına yakın olması dolayısıyla Karabük’ü de etkiledi. Fabrika sahasında bulunan bu ‘Baraka Evler’ yıkıldı. Bunun üzerine fabrika yetkilileri açıkta kalan işçilerini yetiştirmek için ‘Tahta Evleri’ oluşturmak zorunda kaldı. Fabrika sahası içinde, birinci dönemde 40, ikinci ve üçüncü dönemlerde de 40’ar tane olmak üzere tam zaman içinde 120 tane tahta ev oluşturuldu. Bu evler, merkez atölyesi ve montajda çalışan marangozlar tarafından yapılmıştır. Deprem 1 Şubat’ta gerçekleşmesine karşın, mart ayında işçilerin yararlanabileceği biçimde ilk 40 ev hemen oturmaya hazır bir hale getirilmiştir. Bu evler o günkü koşullarda ihtiyaca cevap vermeye yönelik tasarlandıkları için; 1 oda, 1 hol, 1 mutfak ve tuvalet-banyo biçiminde yapılmışlardır… Tahta evler, 1970’li yıllara kadar Fabrika sahasında ihtiyaca cevap vermeye devam etmiştir…”
(Kütükçüoğlu, 2015)
Kütükçüoğlu’nun yazısı 10 Eylül 1509 “Kıyamet-i Suğra” Konstantiniyye depremi ile bir noktada benzerlik göstermektedir.
Küçük Kıyamet
l4 Eylül l509’da İstanbul, Osmanlı tarihinin kaydettiği en şiddetli ve hızlı depremine maruz kalmıştı. Küçük kıyamet denilen bu depremde İstanbul’da yüz dokuz cami ve mescit ile bin yetmiş ev harap olmuştu. Halktan da beş bin kadar insan ölmüştü. İstanbul’un, Eğrikapı’dan Yedikule’ye kadar olan üç kat suru yıkıldığı gibi, Yedikule’den de başlayıp deniz kenarındaki İshak Pasa Semti kapısına kadar harap oldu. Bunlardan başka Fâtih Camii’nin kubbesi ve direklerinin başları çatladığı gibi imaret, hastane ve Sahn Medreselerinden bazıları ile diğer medreselerden bir kısmının kubbeleri yıkıldı. Fâtih civarındaki Karaman Mahallesi, bastan basa harap oldu. Sultan Bayezid Camii’nin kubbesi dağıldı. Hadim Ali Pasa Camii’nin (Divanyolundaki Atik Ali Pasa Camii) kubbesi düştüğü gibi Atmeydani’ndaki sütunlardan altı tanesi devrildi. Yeni Saray (Topkapı Sarayı )’in deniz tarafı yer yer harap oldu. Bu büyük depremde binlerce insan yıkıntılar altında gömülü kalmıştı. Sadece Vezir Mustafa Paşa’nın konağında atları ile üç yüz süvari hayatlarını kaybetmişti. Köpürmüş ve azgın bir hal almış olan deniz dalgaları, İstanbul ve Galata surlarını asarak sokaklarda tufan meydana getiriyordu. Bu arada eski su bentleri de yıkılmıştı. Sultan II. Bayezid, sarayının duvarlarına güvenemediğinden sarayın bahçesinde bir çatlı oda yapıldı orada on gün kadar ikamet eder.
Sultan Bayezid, bu deprem (zelzele) münasebetiyle devletin ikinci payitahtı olan Edirne’ye gittiyse de ayni sene Recep ayinin dokuzunda, yani İstanbul zelzelesinden l5 gün sonra İstanbul’dakinin benzeri olan ve ayni şiddette bir deprem meydana geldi. Mimar Hayreddin, on beş gün içinde Padişah için Edirne’de ahşap bir ev yaptı. Padişah, bu ahşap evde ikamete başladı.[17]
Kıyamet-i Suğra, bu felakete kadar Bizans kagir evini kullanan Osmanlının hızla ahşap çatkı eve geçmesini tetiklemiştir. Ahşap ev her ne kadar deprem ve yangın düalitisini ortaya çıkardıysa da ahşap ev ömrünü 20 yüzyılın başına kadar sürdürecektir. Yukarıda ahşap evin yangında öldürücü olmadığını belirtmiştim. Şu andaki ahşap yapı stoku yalnızca kültürel miras olarak değil depreme dayanımı açısından da çok değerlidir.
Yukarıda Safranbolu merkezde can kaybı olmadığını okuduk. Ancak geçen zaman içinde bu evler üzerinde turizmin getirdiği önemli bir baskı ve tahribat olmuştur ve bu sürmektedir. Acaba bu evler 1944 yılındaki durumlarını koruyabilmişler midir? Özellikle bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. Islak hacimler (tuvalet, banyo) yapı üzerinde büyük tehdit yaratmaktadır. Osmanlı evinde mobilya yoktur ancak statik değerleri büyük grupların (mevlit, kına gecesi, iftar vb.) getirebileceği hareketli yükleri de rahatça taşımaktadır. Bugün Safranbolu’da ıslak hacimlerin altlarına 10-15 cm kalınlığında beton dökülmekte, üzerlerine seramik kaplanmaktadır. Yaklaşık oda başına 1,5-2 m2 beton ve üzerindeki seramiğin ağırlığını ortalama 650 kg olarak hesaplıyorum. Otel olarak işlevlendirilmiş evlerde ortalama 6 kadar böyle münferit sabit yüklerin olduğunu kabul ediyorum. Deprem halinde ahşap iskelet sistemi deprem dalgalarının etkisi altında hareket edecektir ancak bu hareketlerde iskelet sisteminin dengeli bir salınımı vardır. Bu iskelet sistemine eğer farklı katlarda farklı noktalarda böyle ağırlıklar yüklerseniz “kamçılama” etkisiyle savrulacak ve büyük olasılıkla yıkıma uğrayacaktır. Bu ağır betonarme plakların sallantı sırasında dışarı savrulmaları söz konusu olabileceği gibi, alt katlardaki insanların üzerine de düşmesi olasılığı vardır. Bilindiği gibi özgün halinde Osmanlı evinde ağır yapı elemanları bulunmaz; olsa olsa başınıza “tahta düşebülü… toprak yağabülü…” Bugüne kadar bu problemin mimar ve inşaat mühendislerince farkına varıldığına şahit olmadım. Buna karşın daha önce otel olarak işlevlendirilmiş Hacımemişler evinde böyle betonarme plakların çöktüğünü ve üzerlerine birer plak daha yerleştirildiğini deneyimledik. Özellikle ısı geçirgenliği ahşaba göre yüksek ve gözenekliliği yüksek olan betonarme plaklar ıslak hacimlerde sünger gibi su tutmakta ve oluşan bu habitat ahşap mantarlarının üremesine neden olmaktadır. Benim gözlemin yüksek yoğunluklu otellerde bu plakların ömrünün 5 yılı geçmediği yönünde. (Canbulat, Safranbolu 4 Konak, 2009). Restorasyon projelerimi onaylayan Ankara Bölge Koruma Kurulu ve daha sonra Karabük Bölge Koruma Kurulu buna çözüm olarak benim geliştirdiğim suya dayanıklı (cam elyafı takviyeli polyester kaplı kontrplak) taban çözümlerini uygun buldu ve teknik çizimlerini arşivine aldı. Ancak danışmanlığını yaptığım evler dışında bu çözümün kullanıldığına hiçbir zaman şahit olmadım.
Kaynakça
Ambraseys, N. N., & Finkel, C. F. (2006). Türkiye’de ve Komşu Bölgelerde Sismik Etkinlikler / bir Tarihsel İnceleme 1500 – 1800. Ankara: TÜBİTAK.
B.Ü. Kandilli Rasathanesi BDTİM Deprem Sorgulama Sistemi. (n.d.). Retrieved 8 5, 2022 from Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Ulusal Deprem İzleme Merkezi: http://www.koeri.boun.edu.tr/sismo/zeqdb/
Canbulat, İ. (2009). Safranbolu 4 Konak. Ahşap Eğitim Atölyesi (pp. 129-139). İstanbul: İBB, KUDEB.
Canbulat, İ. (2021). “Çãr-tãk’tan (طاق چار) “Çardak”a (چاردق) Sözcüğün Tarihsel Semantiği Üzerine bir Monografi / From “Çãr-tãk” (طاق چار) To “Çardak” (چاردق) A Monograph on the Historical Semantics of the Word. JoHUT, 11(192-2025).
Canbulat, İ., & Asar, M. (2022). Hamide Hatun Vakfı1 Osmanlı Devlet Arşivleri Belgelerinden Kargir Han ve Çifte Hamam. In İ. Canbulat (Ed.), Safranbolu Çarşı’sı / bir Küçük Anadolu Şehrinin Sosyoekonomisi (pp. 198-223). Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık.
Cezar, M. (1963). Osmanlı Devrinde İstanbul Yapılarında Tahribat Yapan Yangınlar ve Tabii Afetler. İstanbul: Güzel Sanatlar Akademisi, Türk San’atı Tarihi Enstitüsü.
Garis, L., & Clare, J. (February 2014). Fire Outcomes by General Construction Type A Retrospective Analysis of British Columbia Reported Fires. British Colombia: University of the Fraser Valley.
Huang, D., Xu, C., Li, Y. L., L., Zhang, H., Yang, H., & Shi, L. (2009, January). Recent Progress in Research of Fire Protection on Historic Buildings. Journal of Applied Fire Science, 19(1), 63-81.
Iringova, A., & Idunk, R. (n.d.). Solution of Fire Protection in Historic Buildings. de Gruyter OPEN.
Kuş, A. (Ed.). (2009). Belediye Başkanı Gadartalıoğlu Osman Akın’ın Özel Arşivinden Bir Zamanlar Safranbolu 1931-1946. Safranbolu: Safranbolu Belediyesi.
Kütükçüoğlu, M. (2015, 7 25). Tarihte Kuzey Anadolu Fay Hattı ve Karabük’te Depremsellik. Retrieved 8, 2023 from SafranŞehi’nden Yazıyorum: https://www.mehmetkutukcuoglu.com/tarihte-kuzey-anadolu-fay-hatti-ve-karabukte-depremsellik/
Kütükçüoğlu, M. (2023, 8 5). 1944 Depremi hasar ve kayıp istatistikleri. Safranbolu.
Liblik, J. (2018, 6 1). Fire safety in historic timber buildings. PhD. dissertation defence. Tallinn: School of Engineering, Tallinn University of Technology.
Özcan, A. (1998). Hüseyin Efendi, Cinci Hoca. In TDV İslam Ansiklopedisi (Vol. 15, pp. 541-542). İstanbul: Türk Diyanet Vakfı.
Solak-Zade, M. H. (1989). Solak-Zade Tarihi (Vol. !). (V. Çabuk, Ed.) Ankara: Kültür Bakanlığı.
Yazıcıoğlu, H. (2001). Küçük Osmanlı’nın Öyküsü / Safranbolu Tarihi. İstanbul: şa-to Türkiyat.
[1] https://www.academia.edu/78243521/Risk_Altındaki_UNESCO_Dünya_Mirası_SAFRANBOLU
[2]https://www.academia.edu/97103867/Betonarme_Safranbolu
[3] Ayrıntılı bir kaynakça için bakınız (Kuş, tarihsiz).
[4] BOA AE.SAMD.III 13-1153.
[5] Hüccet-i şerʻiyye: Şerîat mahkemeleri kadıları tarafından düzenlenen resmî belge.
[6] BOA D.HMH.d. 21442-3.
[7] Ahşap çatı üstü kaplama tahtası
[8] Transliterasyonlarını kullandığımız belgeler Selmin Kangal Arşivinden temin edilmiştir. Kendisine teşekkür ederim.
[9] BOA A.MKT.UM. 365/92
[10] BOA A.MKT.UM. 376/19
[11] BOA A.MKT.UM. 397/44
[12] BOA A.MKT.MHM. 166/60
[13] Ayrıca bakınız: (Huang, ve diğerleri, 2009) (Iringova & Idunk)
[14] Şu anda “Cumhurbaşkanlığı” ancak tarihçilerin uzlaşısıyla “BOA” kullanımına devam edilmektedir.
[15] BOA DH.MTV. 52-1/13 numara ile kayıtlı
[16] Bartın Gazetesi ile Kütükçüoğlu’nun sayıları uyuşmamaktadır. Bartın Gazetesi, açıkça belirttiği gibi, hemen deprem sonrasında çevreden duyduklarını yazmıştır. Kütükçüoğlu ile yaptığım telefon görüşmesinde yazısında verilen rakamları İç İşleri Bakanlığı resmi raporlarından derlediğini belirtti. Okuyucuya da bu nedenle alıntı yapacaksa Kütükçüoğlu’nun verilerini esas alması gerektiğini burada belirtmek istiyorum. (Kütükçüoğlu, 1944 Depremi hasar ve kayıp istatistikleri, 2023)
[17] (Ambraseys & Finkel, 2006, s. 30-35)’den özetlenerek. Bu konuyu inceleyen hemen yazarların tamamı İstanbul’da yapılan “çatma” odayı çadır olarak anlamışlardır. Bugün çatmanın ahşap bir yapı olduğunu biliyoruz. (Canbulat İ. , 2021). Bakınız: (Solak-Zade, 1989, s. 435-438) ve (Cezar, 1963, s. 58-59).